LutfenBekleyin
Ramda adlı kayalık bir bölge... Güneşin en yakıcı olduğu saatler. Isı, belki elli-altmış derece. Belki de daha fazla.
Mahzûmoğulları, dört kişiyi kıskıvrak bağlamış, kızgın sacdan farksız bu taşlarda türlü işkencelerle eziyet ederek İslâmiyetten vazgeçirmeye çalışıyor...
Bunlar; Yaser, hanımı b ve oğulları Ammar ile Abdulah (radıyallahü anhüm)...
Dilleri damaklarına yapışıyor. Yedikleri kırbaç izlerinden söken kan, ayaklarına doğru yol alıyor, beyinleri sıcaktan fokur fokur kaynıyor, taşlar ayaklarını pul pul yakıyor ama îmândan küfre dönme tekliflerini onlar yine de:
“Derimizi yüzseniz, hattâ etimizi dilim dilim kesseniz, biz yine İslâm dîninden dönmeyiz!” diyerek nefretle reddediyorlar.
Bir direniş ki, tarihin ender vak’alarından... O gün ölgün ve bitkin hâle gelen Yaser ailesi bırakılıyor. Fakat sair günler Lat ve Uzza’ya taptırmak için yapılan işkenceler gaddarca sürüp gidiyor...
Bu dört sahâbîyi şimdi de Batha denilen yere götürmüşler orada işkence yapıyorlar. Birden Resûlullah görünüyor. Eshâbına yapılanlardan fevkalâde müteessir olarak üç kere aynı şeyi buyuruyorlar:
“Sabredin ey Yaser ailesi, sabredin ve sevinin ki mükâfatınız Cennet olacaktır...”
O’nu görmüş olmak; sesini duymak, zulüm altındaki bu dört sahâbîyi biraz ferahlandırıyor. Yaser, merakla soruyor:
- Yâ Resûlallah! Günler hep böyle mi geçecek?
Sevgili Peygamberimiz, suali bir duâ ile cevaplandırıyorlar:
“Allahım! Yaser ailesine rahmet ve mağfiretini ihsân eyle...”
Hazret-i Resûl’ün oradan ayrılmasından bir süre sonra Yaser radıyallahü anh, insanın tahammül kudretini aşan işkencelere dayanamayarak ruhunu “rahmet ve mağfiret” sahibine teslim etti.
İslâm, ilk şehîdlerini verdi...
Ebedi hakikat yoluna can feda edildi. Akın akın gelecek şehîdler ordusunun ilk neferi şahâdet şerbeti içti. O şanlı şehîde bin selâm olsun!
Yaser, hanımı ve oğulları önünde işkence göre göre can verdi. Ama zulüm durmadı. Kâfirlerin gözleri kan çanağı... Terden sırılsıklam olmuşlar. Tâkatleri kesilmiş bu zalimler, doymaz hınçları ile diğer üç mü’mini dövmeye devam ediyorlar. İşte atılan bir okla Abdullah da Cennete kanat açıyor...
Baş kâfir Ebû Cehil, Sümeyye radıyallahü anhâya hem vuruyor; hem lisanla hakaret ediyor. Sümeyye Hâtun, bu çirkin hakaretlerden birine cevap verince, hayâsızca saldıran Ebû Cehil kelbi, mübârek kadının ayaklarına ip taktırarak beklemekte olan iki deveye bağlatıyor ve hayvanlar, sür’atle zıt istikametlere sürülüyor.
Dehşetli ân! Tüyler diken diken havada. Sümeyye Hâtun parçalanırken çığlık çığlığa söylediği Kelime-i tevhid, çelik bir kırbaç gibi Ebû Cehil’in yüzünde şaklıyor.
Bu da ilk kadın şehîd... Bu alçak muameleye; bu fütursuz kahpeliğe maruz kalan îmânımızı borçlu olduğumuz o çilekeş büyük insanlar için sicim gibi gözyaşı dökülse yeridir...
Şahâdet mertebesini Yaratan’a şükrolsun.
Ölüm acısını duymayan, sorgu sual görmeyenlere rahmet; cesedi çürümeyen, bilmediğimiz bir hayatla diri olanlara selâm olsun!
Onlar ki şehîddir.
Görüş ve önerileriniz bizim için değerlidir! Amacımız size her zaman daha iyi hizmet verebilmektir.
Bizimle paylaşmak istediğiniz görüş, öneri ya da şikayetiniz varsa ilgili "İletişim Formu"nu doldurarak bize iletebilirsiniz. Bildiriminizi en kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilir ve e-posta yolu ile iletişime geçebilirsiniz.