Güzel Dinimiz İslamiyet

HAZRET-İ FÂTIMA’NIN NİKÂHI

“Arapça Fâtıma kesmek kökünden türeme. Kendisi ve nesli Cehennemden kesilmiş; her çeşit kötülükten arınmış, masûm ve iyilik yapan demek...

O’na daha sonra yetişkin yaşında, çok temiz ve ibâdete düşkünlüğü sebebi ile de Betül lakabı verilmiştir...

Böylece tam ismi: Fâtıma’tüz Zehrâ el Betül.

Peygamberimizin yaşta en küçük, fakat sevgide en büyük evlâdları. Yâni kızlarının da, bütün çocuklarının da en sevgilisi... Îsâ aleyhisselâmın annesi Hazret-i Meryem’den sonra bütün kadınların en üstünü. Fâtıma radıyallahü anhâ evlenme çağına gelince, kendisini Kureyş’ten birçok kimse, hattâ Ebû Bekr ve Ömer radıyallahü anhüm de istediler... Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bu isteklere:

- Vahiy bekliyorum, buyurdular.

Ve ilâve ettiler:

- Fâtıma’nın evlenme meselesi Hak teâlânın emrine bağlıdır.

Aradan bir zaman geçmiştir. Bir gün Ebû Bekr, Ömer ve Sa’d bin Mu’âz radıyallahü anhüm hazretleri; mescidde oturmuş sohbet ediyorlardı... Söz Hazret-i Ali’nin bekârlığına geldi... Fâtıma’yı Ali radıyallahü anhdan gayrı herkesin istediğini, bir O’nun herhangi bir teşebbüsünün olmadığını mevzu ettiler. Ebû Bekr dedi ki:

- Öyle tahmin ediyorum ki, Fâtıma Ali’ye kısmet olacaktır... Haydi kardeşimizi ziyarete gidelim ve bu meseleyi açalım; şâyet fakirliği bahane ederse kendisine yardımcı olalım...

Hazret-i Sa’d:

- Yâ Ebâ Bekr! Sen hayırlı insansın ve hep hayır işlersin; haydi önümüze düş...

Üç mübârek sahâbî, Hazret-i Ali radıyallahü anhın evine geldiler; yoktu... Devesiyle hurmalığa gitmiş olduğunu öğrendiler... Hurmalığın yolunu tuttular...

Hazret-i Ali’yi Ensâr’dan birinin hurmalarını sularken buldular; onları görünce sevinçle karşılayarak hâl hatırlarını sordu... Biraz sohbetten sonra Hazret-i Ebû Bekr, düşündükleri bahsi açtı:

- Yâ Ali! Her hayırlı işte sen öncüsün... Peygamber katında öyle değerli bir yerin var ki, kimseye nasip değildir. Buna rağmen ve hemen herkes Fâtıma’yı istediği hâlde, sen niçin hiç istemedin? Üstelik kimseye en ufak bir ümid de verilmedi. Öyle zannediyoruz ki, bu izdivaç sana nasip olacaktır.

İçin için yanan bir kor ateş kurcalanmıştı.

Edep ve hayâ nümunesi üstün genç sahâbînin gözleri dolu dolu oldu...

- Yâ Ebâ Bekr! Kalbimi yakan ateşi alevlendirdin... Bu arzuyu en şiddetle duyan benim; ama elimin ne kadar darda olduğunu biliyorsunuz...

Üç mübârek sahâbî, müteessir olmuşlardı.. Ebû Bekr radıyallahü anh durumu toparladı:

- Hayır yâ Ali! Böyle düşünme. Allah ve Resûlü yanında dünyanın ne kıymeti var ki! Çekinme git iste.

Hazret-i Ali, arkadaşlarının sözleriyle cesaret kazanmıştı; devesini çözerek önce evine, sonra nalınını giyerek Sevgili Peygamberimiz’e gitti...

Allah’ın Resûlü, vâlidelerimizden Ümmü Seleme radıyallahü anhânın evindeydi...

Genç sahâbî, kapıya gelerek tıklatmaya başladı. Peygamber efendimiz,

- Yâ Ümmü Seleme kapıyı aç! Bu gelen öyle bir kimsedir ki, Allah’ı ve Resûlünü sever; Allah ve Resûlü de O’nu severler...

Ümmü Seleme annemiz merak ettiler...

- Ey Allah’ın Resûlü gelen kim ki, hakkında böyle güzel sözler söylüyorsun?

Efendimiz tebessüm buyurdular:

- Kardeşim ve amcazâdem Ali.

Efendimizin mübârek hanımı, misafiri bekletmemek için sür’atle kapıya koştu, öyle ki az kalsın yüzükoyun kapaklanacaktı... Ümmü Seleme kapıyı açtıktan sonra hareme geçinceye kadar Hazret-i Ali içeri girmedi...

Sonra:

- Esselâmü aleyke yâ Resûlallah!

Diye Sevgili Peygamberimiz’i selâmlayarak huzûrlarına geldi. Efendimiz:

- Ve aleykümselâm ve rahmetullahi ve berekâtüh.

Cevabı ile selâmı aldılar ve huzûrlarında yer gösterdiler...

Bir insanın, bir büyükten isteği olunca ne yapar; başını göğsüne eğip bekler...

O da öyle yaptı... Çünkü mevzuyu hemencecik açmaya utanıyordu... Resûller Resûlünün olanca heybet ve vakarı üzerinde idi...

Sual buyurdular:

-  Yâ Ali! Bir arzun olduğunu zannediyorum. Çekinme, dileğin ne ise söyle...

-  Yâ Resûlallah, anam babam sana fedâ olsun!

Diye Hazret-i Ali maksadını arz etmeye başladı. Malumlarınız olduğu gibi, babam Ebû Talib ve anam Fâtıma binti Esed beni hazretinize teslim ederek yanınıza verdiler. Şükürler olsun ki, hizmetinizle şeref kazandım. Beni zahiren ve batınen terbiye ettiniz... Zât-ı âlîlerinden gördüğüm ihsânı, anamdan ve babamdan görmedim. Bereketinizle bâtıl bir dîne girmedim. Doğru yol üzere olmama vesile oldunuz. Senin sevgin, hayatımın sermayesidir... Şimdi isteğim o ki; zât-ı âlînizden başka hiçbir yakınım ve dert ortağım yoktur. Bir zamandan beri Fâtıma’yı isteme cür’etini düşünmekteyim...

Sevgili Peygamberimiz, şefkat dolu bakışları ile mübârek genci okşayarak tebessüm buyurdular.

-  Evlenmek için herhangi bir şeyin var mı?

-  Bir kılıç ve bir devem var...

-  Sana bir zırhlı gömlek hediye etmiştim; Hutami usta işi. Duruyor mu?

-  Evet. Bir de o var. Bütün malım bundan ibaret.

-  Kılıç cihâdda, deve de binek olarak sana lâzım olur... Fâtıma’nın mehri bu zırhlı gömlek olsun. Onu sat ve parasını bana getir... Yâ Ali! Müjdeler olsun ki, Hak teâla seninle Fâtıma arasında göklerde nikâh akdetti... Sen gelmeden evvel, Sutail ismindeki melek bunu haber verdi... O’nun bu müjdesinden sonra Cebrâîl aleyhisselâm geldi; elinde Cennet ipeğinden bir nikâh senedi vardı... Dedi ki: Allahü teâlâ kızın Fâtıma’yı amcaoğlun Ali’ye nikâh etti. Göklerde şenlik var. Cennetler süslendi; huriler donandı, tûbâ ağacı, yapraklar yerine Cennet giyecekleri ile doldu. Melekler, dördüncü gökte beyt-i mâmur etrafında toplandılar; Âdem aleyhisselâm hutbe okudu... Yüce Allah, bana hitaben buyurdu ki: “Yâ Cebrâîl Fâtıma binti Muhammed’i, Ali bin Ebî Talib’e nikâh eyledim. Melekleri şahid tutarak bu nikâhı belgele.” Ben de melâikeyi şahid ederek nikâh akdini bu Cennet ipeğine yazdım. Rabbimiz, bu sevinçli haberi sana iletmemi buyurdu; ve senin de ümmetin arasında bu nikâhı tazelemen irâde edildi. Ayrıca şu haberi de genç evlilere müjde olarak ver ki, iki yüksek evlâdları dünyaya gelecek ve onlar, hem dünyada aziz olacaklardır; hem âhirette...)

Haber, Hazret-i Ali’yi çok sevindirdi...

Sevgili Peygamberimiz, zırhı satmak üzere seçkin genci uğurladı... Ve Hazret-i Fâtıma’yı; sevgili kızlarını çağırdılar.

Fâtıma onbeş yaşında...

Efendimiz, asiller asili som iffet, som hayâ, som edeb mübârek kızlarından fikrini soruyorlar. O, “siz bilirsiniz” mânâsına başlarını eğiyor. ...

Aziz genç kız, tam bir teslimiyet içinde. Peygamberlerin en üstününün hakkında buyurdukları ise, şereflerin en yükseği...

- Fâtıma benim rûhumdur..

Hakikaten sevgili kerimesi, bilhassa konuşma ve yürüyüşleri ile muhterem babalarına o kadar benziyor ki...

...

Onlar, Allah’ın yeryüzündeki arslanlarıdır...

Bu sırada Hazret-i Ali de yirmibeş yaşında bir yakışıklı genç... Buğday benizli, iri siyah gözlü, güler yüzlü, gür sakallı, uzun gerdanlı, geniş göğüslü, iri yapılı bir delikanlı; takvâda üstün, cesarette muazzam, ilimde engin...

...

Hazret-i Ali’nin satılığa çıkardığı zırhına ilk alıcı çıkan düşük bir fiyat verdi; bu mümkün değildi. Çünkü hem bu para işini görmeyecekti, hem de zırh değerini bulmamıştı.

Yolda Hazret-i Osman’la karşılaştı. Bu yüksek sahâbî radıyallahü anh alıcı oldu:

-  Zırhına ne istiyorsun yâ Ali?

-  Ne verirsin?

Hiç tereddüt etmeden:

-  Dörtyüz seksen dirhem veririm.

-  Peki, bu zırhı dörtyüz seksen dirheme sana sattım.

-  Satın aldım. Buyur paranı yâ Ali.

Hazret-i Osman, parayı verip zırhı eline aldıktan sonra, tatlı bir ses tonu ile sordu:

- Yâ Ali! Bu zırhlı gömlek benim oldu değil mi? Hazret-i Ali şaşırdı.

-  Gâyet tabiî...

-  Öyleyse kardeşim, ben bunu sana hediye ettim...

Eshâbın cömertlik, sevgi ve kardeşliğine ne güzel misâl... Hâdiseyi öğrenen Resûlullah, Hazret-i Osman’a duâ edecektir ki, karşılığında bir değil, binlerce zırh verilse yetmez. En güzel cümleler O’nun için söylendi.

“Osman, benim Cennet arkadaşımdır...”

Bu sırada Sevgili Peygamberimiz, ihtiyaç listesini hazırlattılar.

Hazret-i Ali, mehir parasını olduğu gibi getirip koruyucusu, kurtarıcısı ve müstakbel kayın pederine verdi. Peygamber efendimiz, paranın bir kısmını Bilâl-i Habeşî radıyallahü anha vererek buyurdu ki:

- Gül suyu ve bal al. Balı mescidin bir kenarında büyük bir kabda ezerek şerbet yaparsınız. Nikâhdan sonra şerbet içeceğiz. Sonra da Ensâr ve Muhâcirleri, Ali ile Fâtıma’nın nikâhlarının yapılacağını söyleyerek dâvet et.

Haber, Medine’ye dalga dalga yayıldı... Peygamber dâvetini işiten sahâbî Mescid-i Nebî’ye koştu...

Mâbedin içi-dışı lebâleb dolu... Sevgili Peygamberimiz bir güneş aydınlığı ile içeri girdiler... Minbere çıkarak hamd ve senâ eylediler, sonra buyurdular ki:

- Ey mü’minler! Kardeşim Cebrâîl gelerek haber verdi ki, Hak teâlâ melekleri Beyt-i Mâmur’a toplayarak buyurmuş ki: “Fâtıma binti Muhammed’i, Ali bin Ebî Tâlib’e nikâh eyledim.” Bana da bu nikâhı Eshâbım arasında şahidler huzûrunda yenilememi emretmiş.

Ve sonra Hazret-i Ali’ye dediler ki:

- Yâ Ali kalk ve hutbe kaidesini ifa et...

Hazret-i Ali kalkıp Resûlullah efendimiz’in önüne gelerek, Allahü teâlâya hamd ve senâ ve Habîbine salevât getirdi ve cemââte hitaben şunları söyledi:

- Allah’ın Resûlü, kızı Fâtıma’yı bana zevce olarak verdi. O’nun mehri, benim zırhlı gömleğimdir. Ben bu nikâh akdine razıyım; siz şahid olun.

Eshâb-ı kirâm sordular:

- Ey Allah’ın Resûlü, Fâtıma’yı bu şekilde verdin mi; şehâdet edelim mi?

Sultanlar sultanı yüce Peygamber tasdik cümlesini ifade buyurdular:

- Evet ey Eshâbım, bu nikâha siz de şahid olun.

Sevgili Peygamberimiz, ayrıca taze hurma aldırdılar. Eshâb, önce hurma yedi, gül suyu dökündü ve bal şerbeti içti... Eşsiz, emsalsiz bir güzel gün yaşanıyordu...

“Mübârek olsun” diye tebrikler, birbirini takip etti...

Efendimiz odalarına geçtiler.

...

Fâtıma, sessiz sessiz ağlıyordu. Sevgili Peygamberimiz sordular:

-  Niçin ağlıyorsun ey kızım?

-  Babacığım; benim mehrimde para-pul olmamalı.

-  Peki ne olmalı yâ Fâtıma?

-  Babacığım!.. Zât-ı âliniz, kıyâmet günü ne kadar günâhkâr mü’mine şefaatçi olacaksanız; ben de o kadar günâhkâr mü’mineye şefaatçi olmak isterim...

Müsaadenizle benim mehrim bu olsun...

Az sonra Cebrâîl geldi; elinde Fâtıma’nın isteğine izin veren Cennet ipeğinden bir ferman vardı. Peygamberimiz memnun bir şekilde buyurdular ki:

- Yâ Fâtıma, Peygamber kızı olduğunu isbat ettin...

Onların kalbinde dünya sevgisine yer yok. İşte Hazret-i Ali’nin yüzüğündeki yazı:

- El-mülkü lillah/mülk Allah’ındır.

...

O güne kadar merhamet ummanı yüce Peygamber’in evinde kalan arslan yürekli ulu sahâbî Ali radıyallahü anh, Mescid-i Nebevî yakınında hazret-i Aişe vâlidemizin odasının karşısında Hârise bin Numan’ın evini kiraladı...

Nikâhın üzerinden bir aya yakın bir zaman geçiyordu. Efendimiz, bir tenhada aziz damadını görünce O’na:

- Yâ Ali! Eşin o kadar kıymetli bir hanımefendidir ki, kadınlar içinde O’ndan daha üstünü yoktur.

...

Bir gün Hazret-i Ali’nin kardeşi Ukayl dedi ki:

- Bu nikâh bizi bahtiyar etti... Keşke düğün de gecikmeden olsa...

Diğer yakın ve dostları da aynı kanaatte idiler... Hazret-i Ali dedi ki:

- Ben de aynı şeyi arzu ediyorum. Ancak Resûlullah’dan hicâb etmekteyim.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz’in evine geldiler...

Onları, Peygamberimiz’in dadısı Ümmü Eymen karşıladı; maksatlarını anlayınca:

- Siz şimdi gidin. Bu kadınların hâlledeceği bir meseledir. Biz, Allah Resûlünün o güzel hanımları ile bir araya gelir; bir gün için söz birliği eder; size de haber veririz, dedi.

Ümmü Eymen hazretleri, bahsi Efendimizin hanımefendilerine açtı... Hep beraber kalkıp Hazret-i Aişe’nin evine geldiler. İki cihan Sultanı da orada idi..

Hanımlar, iç geçirerek Hâdice’tül Kübrâ radıyallahü anhâdan söz ettiler:

- Ah, ahh!.. Bu günleri görseydi... Ne kadar sevinir; önümüzde bize yol gösterirdi, dediler.

Onların bu şekilde konuşmaları, Sevgili Peygamberimizi duygulandırdı; bir kere daha büyük hayat arkadaşını hatırlamıştı:

- Hadice gibi hanım nerede? Bütün herkes beni yalanlarken, O bana îmân etti. Onlarca servetini uğruma fedâ etti... Öyle kıymetli bir mü’mine idi ki... Daha hayattayken, Cennette O’nun için zümrütten bir köşk yapıldı...

Hanımlar, Peygamberimize Hazret-i Ali’nin isteğini arz ettiler. Bunun üzerine Peygamberimiz, Ümmü Eymen’e damadını huzûra dâvet etmesini buyurdular.

Hazret-i Ali geldi. Hanımlar iki dostu baş başa bıraktı. Genç insan, başı önüne eğik oturuyordu. Sevgili Peygamberimiz sordular:

- Zevceni ister misin yâ Ali?

Eşsiz terbiye sahibi delikanlı kibarca arz etti:

- Evet yâ Resûlallah!..

Peygamberimiz, Esmâ binti Umeys’e:

- Lütfen Fâtıma’nın evini hazırla. Buyurdular.

Esmâ radıyallahü anhâ, yeni, yamalı ve hasırdan olmak üzere üç minder hazırladı.

Minderleri hurma lifi ile doldurmuştu. ...

Efendimiz, çeyiz alınması için mehir parasından bir miktar Hazret-i Ebû Bekr’e verdiler; taşınacak bir şey olursa taşımaları için de yanına Bilâl ve Selmân radıyallahü anhümü kattılar...

...

Nikâhın üzerinden bir ay geçmiş durumda. Hicretin ikinci yılı, Recep ayı...

Peygamberimiz, Hazret-i Ali’ye de para verip bununla hurma, yağ, un ve yoğurt almasını buyurdular. Hazret-i Ali, ayrıca zırhını bir Yahudi’ye rehin bırakarak, bedeli ile arpa aldı.. Arpa ile ekmek yapıldı. Sevgili Peygamberimiz, deriden bir sofra getirterek bunun üzerinde çekirdeksiz hurma, yağ, un ve yoğurt ile velime (düğün yemeği) yaptılar. İçeriye onarlı gruplar hâlinde alınan toplam yediyüz kadın ve erkek yiyip içtiler...

Peygamberimiz, düğün gecesi gelin evine teşrif buyurarak, hazırlıkları gözden geçirdiler. Genç çiftin evine gelince, gözlerinin yaşarmasına mâni olamadılar:

- Yâ kızım sabret! Musa bin İmran ile hanımının da yıllarca döşekleri yoktu...

Gelin evinde şu eşya vardı:

Hazret-i Esmâ’nın hazırladığı üç minder, bir saçaklı halı, hurma lifinden bir yastık, iki el değirmeni, bir su kırbası, bir toprak testi, meşinden bir su bardağı, bir havlu, bir elek, bir koç postu, dökük tüylü eski bir Yemen halısı, hurma yaprağından bir sedir, bir kadife yorgan, Yemen işi iki alacalı elbise.

...

Kâinatın baş tâcı sordular:

- Esmâ binti Umeys burada mı?

Ümmü Eymen, cevap verdi:

-  Evet.

-  Demek ki Resûlullahın kerimesine hizmete geldi.

-  Evet...

-  Hayra karşı olsun.

Sevgili Peygamberimiz, bir kapla su getirttiler. Evvelâ dökülen su ile mübârek ellerini yıkadıktan sonra, kapdaki suya biraz misk döktüler. Önce kızlarını çağırdılar... Fâtıma hazretleri, bir iffet âbidesi gibi duruyor ve edebinden yere bakıyordu. Peygamberimiz, bir taraftan duâ ederken, bir taraftan da kızlarının başına, göğsüne ve sırtına su çiselediler...

Aynısını damadlarına da yaptılar... En sonunda da İhlâs sûresi ve Mu’avvizeteyn okudular. Mübârek kızını alnından öpüp, bağrına bastılar ve Hazret-i Ali’ye:

-  Hanımın iyi hanımdır, buyurdular. Hazret-i Fâtıma’ya da:

-  Er’in iyi erdir, dediler. Sonra:

-  Yâ Ali, dediler. Kızımı sana cariye olarak veriyorum; fakat unutma ki, sen de O’nun kölesisin... dediler ve ilâve buyurdular.

-  Evlilik, iki bedende tek bir rûhtur.

Efendimiz, son olarak kapının iki tarafından iki elleri ile tutarak bereket için duâ ettiler ve gençleri Allah’a emânet ederek ayrıldılar...

...

Dört gün sonra Resûlullah efendimiz yeni evlileri ziyarete gittiler ve iki ciğerparesinin arasına oturdular...

Ve sonra:

- Yâ Ali su getir! Buyurdular.

Hazret-i Ali’nin getirdiği suya bir âyet-i kerîme okudular ve sonra:

- İç, dediler, lâkin birazı kalsın.

Kalan suyu damatlarının başına ve göğsüne serptiler ve tekrar su istediler, buna da duâ okuduktan sonra aynı şeyi kerimelerine de yaptılar ve duâ ettiler:

- Allah sizi ve zürriyetinizi şeytândan korusun.

Biraz sonra Hazret-i Ali’yi dışarı gönderdiler ve O’nu kızlarına sordular. Hazret-i Fâtıma, şöyle dedi:

- Babacığım, bütün olgunluk ve üstünlükler kendisinde mevcuttur. Ancak bazı Kureyşli kadınlar, “kocan fakir bir insan” diyorlar...

Kâinatın Efendisi buyurdular ki:

-  Ey kızım! Baban ve kocan fakir değildir. Bütün yer ve gök, hazine ve definelerini bana arz ettiler, kabul etmedim.

-  Ey kızım! Eğer benim bildiğimi sen bilseydin; dünya, nazarında hor ve aşağı olurdu. Kocan, sahâbenin ilklerindendir. İslâmın büyüğüdür. İlimde en derindir.

-  Ey kızım Allahü teâlâ, Ehl-i beytten iki kimse seçti; biri baban ve biri helâlindir. Sakın O’na bir itaatsizlik etmeyesin.

Bu konuşmadan sonra Hazret-i Ali’yi dâvet ettiler ve O’na da Hazret-i Fâtıma hakkında ricalarını bildirdiler:

- Yâ Ali! Fâtıma’nın hatırına riayet eyle. O, benden bir parçadır. O’nu hoş tut. Eğer O’nu üzersen, beni üzmüş olursun.”

Bizimle iletişim geçin.

İletişim

Hanımlara Rehber Bilgiler

     Görüş ve önerileriniz bizim için değerlidir! Amacımız size her zaman daha iyi hizmet verebilmektir.

     Bizimle paylaşmak istediğiniz görüş, öneri ya da şikayetiniz varsa ilgili "İletişim Formu"nu doldurarak bize iletebilirsiniz. Bildiriminizi en kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.

Takip Edin!

Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilir ve e-posta yolu ile iletişime geçebilirsiniz.

İletişim Formu